Gömleğin üstüne ne giyilir ?

Koray

New member
Suşinin Tadı Neye Benziyor? Bir Hikâye ile Forum Sohbeti

Selam dostlar,

Bugün sizlere basit gibi görünen ama aslında bir yolculuğa dönüşen bir anımı paylaşmak istiyorum. Konumuz: suşinin tadı neye benziyor? Bunu anlatmak için bir akşam yemeğinde yaşadığım küçük macerayı, arkadaşlarımla birlikte geçirdiğim o anı aktarmak istiyorum. Çünkü tek başına anlatılsa kuru kalır, ama karakterlerin tepkileri işin rengini değiştirir. Hem erkeklerin stratejik ve çözüm odaklı bakışlarını hem de kadınların empati ve ilişkisel yönlerini bu hikâyede göreceksiniz.

İlk Davet: Merak ve Tedirginlik

Bir akşam, yakın arkadaş grubumla dışarı çıkmaya karar verdik. Masada dört kişiydik:

- Mehmet, her zaman çözüm arayan, plan yapan, “bir sorun varsa onu nasıl hallederiz?” diye düşünen tipik stratejist.

- Selin, içtenliğiyle grubu bir arada tutan, herkesin duygusunu önemseyen, paylaşımcı.

- Burak, işin daha çok “sonuç” kısmıyla ilgilenen, genelde kısa yoldan başarıya gitmek isteyen bir karakter.

- Ve ben, arada kalan gözlemci.

Gittiğimiz mekân bir Japon restoranıydı. Menüde onlarca çeşit vardı ama gözlerimiz suşiye takıldı. Daha önce hiç denememiştik. Masada ilk soruyu Selin sordu:

— “Sizce tadı nasıl bir şeyin benzeridir? Denemeye değer mi?”

İlk Hamle: Strateji ve Hesaplar

Mehmet hemen söze girdi:

— “Bakın arkadaşlar, önce mantık yürütelim. Pirinç var, balık var, biraz yosun var. Yani aslında bu işin matematiği belli. Pirinç nötr tatlıdır, balık tuzludur, yosun da hafif tuzlumsu. Demek ki birleşince dengeli bir tat çıkar.”

O sırada Burak atladı:

— “Ama hesap ortada! Bu porsiyona ödediğimiz parayla üç porsiyon kebap yeriz. Yani işin sonunda doyacak mıyız? Bence mesele bu.”

Biz kahkahalara boğulurken, Selin gülerek söze katıldı:

— “Ya bırakın hesabı kitabı, bu deneyim meselesi. Belki hayatımızda ilk kez böyle bir tat keşfedeceğiz. Hem birlikte denemek daha eğlenceli olmaz mı?”

İlk Lokma: Duyuların Karmaşası

Garson tabakları getirdiğinde, hepimiz bir an durduk. İnce dilimlenmiş balıklar, parlak yosunlar, titizlikle sarılmış pirinç ruloları… Bir tablo gibiydi.

Mehmet ilk lokmayı aldı. Çiğnedi, düşündü, sonra dedi ki:

— “Tam beklediğim gibi… Dengeli. Ama balığın çiğ olması alışık olduğumuz tatların dışında bir deneyim.”

Burak yüzünü buruşturdu:

— “Ben daha tuzlu ve sert bir şey bekliyordum. Bu çok yumuşak, sanki ağzımda eriyor. Açık söyleyeyim, kebap daha iyi.”

Selin ise gözleri parlayarak konuştu:

— “Ben bayıldım! Deniz kokusu gibi, sanki deniz kenarında yürürken burnuna gelen esinti. Ama aynı zamanda pirincin yumuşaklığıyla çok sakinleştirici. Biraz huzur gibi geldi bana.”

Farklı Perspektifler: Tadı Kime Göre Ne?

İşte tam o anda fark ettim: Suşinin tadı tek bir şeye benzemiyordu. Erkekler daha çok “sonuç” ve “strateji” üzerinden yaklaşıyordu. Onlara göre tat, hesap ve mantıkla ölçülüyordu. Mehmet için denge, Burak için doygunluk ve pratiklik.

Kadın tarafında ise tat daha çok hisler ve anılarla açıklanıyordu. Selin’in denizle bağ kurması, suşiyi bir tat olmaktan çıkarıp bir deneyime dönüştürdü.

Benim açımdan ise her iki yaklaşım da anlamlıydı. Bir yandan mantıklı bir şekilde analiz etmeye çalışıyordum, bir yandan da Selin’in dediği gibi duygusal bir bağ yakalıyordum.

Suşinin Kültürel Katmanları

Tabii konu burada bitmedi. Suşinin sadece bir yemek değil, Japon kültüründe bir disiplin, bir sanat olduğunu konuşmaya başladık.

Mehmet stratejik bir noktaya değindi:

— “Bakın, adamlar balığın en taze kısmını seçiyor, pirinci belli bir oranda sirkeyle karıştırıyor. Yani her şey hesaplı, planlı. Bu yüzden dünyada bu kadar saygı görüyor.”

Selin ise ilişkisel boyuta dikkat çekti:

— “Ama aynı zamanda paylaşım kültürü var. Tabak ortaya geliyor, herkes alıyor. Bu bir bağ kurma yöntemi. Birlikte yemek yemek Japonlar için de toplumsal bir ritüel.”

Burak ise hâlâ hesabı kafasındaydı:

— “Ne olursa olsun, bence fiyatına göre porsiyon küçük.”

Geleceğe Dair: Suşinin Yeri ve Bizim Damak Zevkimiz

Gece sonunda hepimiz farklı duygularla ayrıldık. Mehmet suşiyi “stratejik bir tat kombinasyonu” olarak aklında tutarken, Selin için “empati ve paylaşımın lezzeti” oldu. Burak hâlâ “karın doyurmayan bir lüks” gözüyle bakıyordu.

Ben ise şöyle düşündüm: Suşinin tadı, aslında bizim kim olduğumuzu ortaya çıkaran bir ayna gibi. Çünkü tat sadece damakta değil, zihinde ve kalpte de şekilleniyor.

Belki de suşinin tadı sorusunun tek bir cevabı yok. Kimine göre taze deniz esintisi, kimine göre pahalı bir atıştırmalık, kimine göre de kültürel bir deneyim.

Son Söz ve Tartışma Çağrısı

Arkadaşlar, suşiyi deneyeniniz mutlaka vardır. Sizce suşinin tadı neye benziyor? Daha çok mantıksal mı açıklarsınız yoksa hisler üzerinden mi anlatırsınız?

Belki de işin güzelliği burada: Herkesin damakta hissettiği, hayalinde kurduğu bir dünya var.

Ben kendi cevabımı şöyle özetliyorum: Suşinin tadı, merak ile alışkanlık arasındaki köprüye benziyor. Peki sizce?

---

Kelime sayısı: ~860
 
Üst