Mektuplar kimin eseri ?

Sude

New member
Mektuplar Kimin Eseri?

Merhaba forumdaşlar,

Bugün sizlere çok özel bir hikâye paylaşmak istiyorum. İçinde sevda, anlayış ve beklentilerin harmanlandığı bir hikâye... Ve aslında bu hikâyede çok sevdiğim bir kitap olan Mektuplar’dan bir iz var. Beni de çok etkileyen ve düşündüren bir soruyla başlamak istiyorum: Mektuplar kimin eseri? Bir kadının mı, yoksa bir erkeğin mi? Hayatın bizlere sunduğu yolları, seçimleri ve hisleri anlamak ne kadar zor olsa da, bazen birkaç kelime bile tüm duygularımızı açığa çıkarabiliyor. Bu yazıyı yazarken işte tam da o mektuplarda bulduğum duygusal boşluğu ve anlamı paylaşmak istiyorum. Şimdi, hikâyemin içine dalalım…

Bir Kadın ve Bir Adam, Farklı Bakış Açıları

Hikâyemiz, Melis ve Caner adında iki insanın, birbirlerini farklı bakış açılarıyla anlamaya çalıştığı bir dönemde başlar. Melis, duygularına önem veren, başkalarının hislerini anlayan, onları ön planda tutan bir kadındır. O, ilişkilerde empatik yaklaşımın gücüne inanır. İnsanların derinliklerine inmeden yüzeyde kalmak, ona göre gerçek bir bağ kurmak değildir. Bir ilişki, bir insanın içsel dünyasını hissetmek, o dünyayı derinden anlayabilmek ve birlikte büyümek demektir.

Caner ise daha çözüm odaklı, stratejik ve analitik bir adamdır. O, sorunları çözmeyi ve mantıklı adımlar atmayı sever. Hayatında duygulardan ziyade mantığın, sistemin ve hedeflerin daha fazla yer tuttuğu bir dünyada yaşamaktadır. O, ilişkilerdeki küçük problemlerin üzerine giderek onları hızla çözmeyi, meselelerin büyümeden halledilmesi gerektiğini savunur.

İlk başlarda Melis, Caner’in bu yaklaşımını beğenmez. Caner, çoğu zaman onun duygusal ihtiyaçlarını anlamakta zorlanır. Melis, bir ilişkide yalnızca çözümler değil, aynı zamanda hisler ve paylaşımlar gerektiğini hisseder. Oysa Caner, sık sık “Hadi, meseleye çözüm bulalım” diyerek, problemin duygusal yanını göz ardı eder.

Birbirlerini Anlama Çabası ve Duyguların Dönüşümü

Bir gün Melis, Caner’e bir mektup yazmaya karar verir. Biraz dağılmış, düşünceleri karmakarışık bir halde, ne yazacağını bilmeden kağıdın başına oturur. Sonunda, kalemi eline alır ve tüm duygularını satırlara dökmeye başlar:

“Caner, seni ne kadar sevdiğimi anlatacak kelime bulamıyorum. Ama ilişkilerde hislerin önemlidir, unutma. Her şeyin matematiksel bir çözümü yok. Bazen sevgi, bazen belirsizlik, bazen sadece birlikte geçirilen zaman önemlidir. Sadece aramızdaki köprüyü, ilişkimizi daha derin hissetmek istiyorum. Bu, bir hedef ya da çözüm değil, bir yolculuk olmalı.”

Mektup, Melis’in içindeki en derin duygulara açılan bir kapıdır. Onun kalbinin sesidir. Fakat Melis, mektubu yazdıktan sonra bu kadar derin bir duyguyu Caner’e nasıl aktaracağını merak eder. Caner’in çözüm odaklı yapısı ona çok karışık gelebilir.

Caner, Melis’in mektubunu okuduktan sonra derin bir nefes alır. Mektubun satırlarında kaybolur, Melis’in hislerine cevap vermek için bir süre düşünür. İçindeki çözüm odaklı düşünce yapısı, ona mektuba hemen bir çözüm önerisi yazmasını söylese de, Caner bir adım geri atar. “Bu, bir çözüm değil,” diye kendi kendine söylenir. “Bunu düşünmeliyim. Melis’in yazdığı her kelime bir dünyayı anlatıyor.”

Ve bir sabah, Caner de Melis’e bir mektup yazmaya başlar:

“Melis, seninle her şeyin yolunda gitmesi için her şeyin matematiksel olarak doğru olmasını bekliyorum. Ama biliyorum ki, gerçek ilişki burada başlıyor. Belki de çözüm, doğru soruyu sormakta gizli. Duygusal ihtiyaçların da mantıklı bir yere oturmalı, sana söz veriyorum ki bunu seninle keşfedeceğim.”

Caner’in yazdığı bu mektup, Melis’in içindeki tüm hisleri ve beklentileri anlamaya başlamış bir adamın ilk adımıydı. Mektup, kelimelerle sınırlı kalmayan, derin bir duygusal bağlantıyı da beraberinde getirdi. Artık, sadece çözüme odaklanmak yerine, hislerin ve anlamların da bir yolu vardı.

Mektuplar, Bizi Birleştirir

Hikâyenin sonunda, Melis ve Caner birbirlerine yazdıkları mektuplar sayesinde, farklı bakış açılarını anlamayı öğrenmişlerdir. Çözüm odaklı yaklaşımlar ve duygusal derinlik arasında bir denge kurarak, ilişkilerini güçlendirmişlerdir. Bu mektuplar, her ikisinin de yaşamlarındaki en büyük dönüşümü simgeler: Kadın ve erkek arasında farklı bakış açıları, farklı diller olsa da, sevgiyi paylaşmanın ve anlamanın bir yolu mutlaka vardır.

Bu hikâye, bir kadının içsel dünyası ile bir erkeğin mantıklı yaklaşımının birleşebileceğini ve bazen en güzel çözümün, duygulara değer vermek ve birbirimizi anlamak olduğunun altını çizmektedir. Hayatın sürprizleri ve karışıklıkları arasında, belki de en güzel ve anlamlı şey, bir mektup yazmaktır.

Şimdi, bu hikâyeyi okuyup, kendi hayatınızdan bir parça gördüyseniz, ya da farklı bir bakış açısı geliştirdiyseniz, yorumlarınızı duymak isterim. Mektuplar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce erkekler ve kadınlar arasındaki iletişimde duygular ne kadar önemli?
 
Üst